Araplar petrol rezervi olarak çok zengin olmalarına rağmen petrolü sermayeye nasıl dönüştüreceklerini bilmedikleri için bugün ekonomik olarak bağımsız değillerdir. Arap tüccar Muhammet Mannei petrol zengini Arapları ülkeleri tarif ederken “Biz zengin değiliz. Zenginlik eğitimdir, uzmanlıktır, teknolojidir. Paramız var ama zengin değiliz. Çünkü bilmiyoruz.” demektedir.
Piyasaya baktığımız zaman Müslümanlar tarafından üretilip piyasada söz sahibi olmuş ne bir araba, ne bir telefon, ne bir bilgisayar, ne bir televizyon ne de bir beyaz eşya markası yoktur. Müslümanların altlarındaki arabalardan tutunda evlerindeki beyaz eşyaya ve ellerindeki cep telefonlarına kadar bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Peki Müslümanlar bu duruma nasıl geldiler?
“Bir toplum nasıl çökertilir?” sorusunun cevabını CIA raporlarında dört maddeyle özetleniyor:
1) Şayet bir toplumu çökertmek istiyorsanız, önce onların “kendi paralarına olan güvenlerini” sarsacaksınız.
2) O toplumun “kendi değerlerini” yıkacaksınız. Tarihinden, medeniyetinden ve kültüründen beslenmesine engel olacaksınız.
3) Toplumu “tüketim toplumu” haline getireceksiniz.
4) Toplumu bilgisizleştireceksiniz. Bilgi toplumu olmaktan uzaklaştıracaksınız. Bu dört maddeden hangisini gerçekleştiremediler ki?
Batılılar, Müslüman olarak bizleri ne kadar bilgisizleştirmek istiyorlarsa bizler, bilgilenmek için onlardan daha fazla okumalı ve okuduklarımız üzerinde düşünüp daha fazla kafa yormalıyız.
Evet, bugün Müslümanlar okumadıkları ve düşünmedikleri için batılı devletlerden geri kalmışlardır. Bugün kitap okumak için iki eli bir araya gelmeyen Müslümanların iki yakaları da bir araya gelmemektedir. Rabbimizin “Oku” emrini uyup kendini ve ülkesini geliştirmesi gereken Müslümanlar okumuyor. Okumayınca da ne kendini geliştirebilmekte ne de ülkesine katkı sağlayabilmektedirler.
Bir insanın kendisine, ailesine ve ülkesine katkı sağlayabilmesi içinde önce bilgi sahibi olması gerekir. Bilgi sahibi olmak içinde okumak ve okudukları üzerinde de düşünmesi gerekir. Müslümanlar okuyup düşünmedikleri içinde ellerindeki kaynakları işleyip sermayeye dönüştürememektedirler. 
Ellerindeki kaynakları bilgiyle yoğuramayıp sermayeye dönüştüremeyen İslam ülkeleri ile Avrupa devletlerinin ekonomilerini kıyaslayarak baktığımızda bu, daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü Avrupa, Müslüman ülkelerden bire aldığı maden ve petrolleri bilgiyle yoğurup sermayeye dönüştürerek beşe geri satmaktadır. 
Müslümanlar da batıdan aldıkları son model arabalarla gezip tozarken,  cep telefonları ile sanal âlemden gezinirken, TV başında dizi ve magazin seyrederken batılı, Müslümanların bindiği son model arabanının, sanal âlemde gezindiği cep telefonunun, izlediği televizyonun yeni modelleri üzerinde çalışmaktadır.
Batı okuyup üzerinde düşünürken Müslümanlar sadece izlemekle yetiniyor. Ondan sonra da “Ne olacak İslam âlemin hali?” diye söylenmektedir. Müslüman, İslam âleminin halinden önce “Ne olacak benim halim?” sorusunu sorması gerekiyor. Çünkü bir Müslüman önce kendisinden sorumludur. 
Müslüman önce kendini kurtarması gerekir. Çünkü kendini kurtarırsa ailesini, çevresini ve ülkesini de kurtarması daha kolay olacaktır. Çünkü insanları diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği göstereceği başarı ve başarısızlıkta sadece kendi hayatını değil birlikte yaşadığı ailesini, çevresini ve toplumunu olumlu ya da olumsuz olarak etkileyebilme kabiliyetinin olduğunu unutmamak gerekir. ***Son***