Adamın biri Hz. Ömer (r.a)'e karısını şikâyet etmek üzere gelir. Tam şikâyet etmek üzere kapıyı çalacakken Hz. Ömer (r.a)'in karısının da Hz. Ömer (r.a)'e bağırdığına ve halifenin buna sessiz kaldığına tanık olur. Adam şikâyetten vazgeçip dönerken durumu fark eden halife adama derdini sorar. Adam:
“Ey Müminlerin Emiri!.. Karımı sana şikâyete geliyordum, baktım ki senin eşinde sana yapıyor, sen ise susuyorsun. Dönmeye karar verdim.” Hz. Ömer (r.a) gülümseyerek: “Evine dön. Unutma, hanımlarımız çok kahrımızı çekiyor. Malumun bütün ev işleri onlarda, bırak da o kadar söylensinler. Sen açma kimseye!..” der.
Yeni nesil el bebek gül bebek büyütüldükleri için (Anneler babalar, okuyan kızlarını ders çalışsınlar diye ev işlerinden uzak tuttuklarından üniversite okuyan) birçok kızın yemek yapmasını dahi bilmedikleri, erkekler çocuklarını da sen erkeksin diyerek sorumsuz yetiştirmektedirler.) evlilik hayatlarında da en küçük sıkıntılara sabır gösterememektedirler. Şimdiki kızlar, en küçük aile kavgalarında baba evine koşuyor. Birçok anne baba; kızına aile hayatındaki sıkıntıları anlatıp sabır göstermesini tavsiye etmek yerine; “Gel kızım, biz seni sokakta bulmadık.” demektedirler. Yine birçok anne baba çalışan kızlarına; “Sen de çalışıp para kazanıyorsun, sakın kendini ezdirme!”  diyerek yangına körükle gitmektedirler. Sonrasında kızlarda “Ellerim armut toplamıyor” diyerek onlarda yangına körükle gitmektedirler. Sonucunda incir çekirdeğini doldurmayan eften püften şeylerden dolayı aileler parçalanmaktadır.
Erkek tarafı da oğullarına evlilikte sabır ve anlayış gösterilmesi gerektiğini ifade etmek yerine, onlarda yangına körükle gitmektedirler. Anne babalar; “Onun kahrı mı çekilir, sana kız mı yok!” demek yerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i örnek göstermelidirler.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) kadınları Allah (c.c.)’ın birer emaneti olarak görür ve  onları incitmemeye çalışırdı. Eşlerine karşı son derece nazik ve kibar davranırdı. Ashabına da şu uyarıda bulunurdu: “Siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız. Onlara şefkatle muamele ediniz” .  (Sahih-i Buhârî, Muhtasar, X. 398)  buyururlardı.  Yine Efendimiz (s.a.v.): “Sizin en hayırlınız kadınlara karşı hayırlı olanınızdır.” (El-Cemiu’s-Seğir C.2, 4012)  buyurmuşlardır.
“...Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz. (Nisâ,19)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yukarıdaki ayette özellikle erkeklere hitapta bulunularak eşleriyle hoşça ve güzelce geçinmelerini, onlarda hoşlanılmayacak bir hareket görseler dahi bunu kavga ve ayrılma sebebi yapmamalarını, bunlara katlanmak suretiyle bilmediği başka şeylerden mükâfatların takdir edileceğini bildirmiştir.
Zamanın kutbu olarak bilinen Şeyh Ebü’l Hasan Harkani Hazretlerine eşi, hiç itibar etmez hatta kendisine nezaket dışı davranışlarda sergilermiş. Şeyh Ebü’l Hasan Harkani Hazretleri bir gün odun için dağa gitmişti. Onu ziyaret etmek için Horasan’dan gelenlere hanımı; her gelene olduğu gibi bunlara da kocası hakkında birçok olumsuz sözler söylemiş.
 Horasan’dan gelenlerin kalbine şüphe düşse de yinede gelmişken görelim diyerek dağa gidereler. Birde bakarlar ki Şeyh Ebü’l Hasan Harkani Hazretleri aslana odunlara yüklemiş hatta yılanı da kamçı olarak kullanıyormuş. Selam faslından sonra Şeyh: “Ben hanımın tahammülsüzlüklerini çektiğim için bu aslanda bizim yükümüz çekiyor” demiş.
 Daha sonraki ziyaretlerinde bakmışlar ki Şeyh Ebü’l Hasan Harkani Hazretleri odunu kendi sırtında taşıyor. Sebebini sorduklarında Şeyh: “Önceki hanımım çok huysuzdu hep benim yumağımı büyütürdü. Şimdiki hanım ise çok nazik ve kibar, kendi yumağını büyütüyor.” demiş. (Mesnevî, c.VI, beyit: 2044 vd.)
Sonuç olarak hiçbir sorumluluk verilmeden el bebek büyütülen yeni evliler, evlilik gibi büyük sorumluluk isteyen yükü kaldıramamaktadırlar. Bunu sonucunda da en küçük sıkıntılar sabretmek yerine ailelere intikal edilmekte bu da problemlerin büyümesine ve zaman zaman da dönüşü olmayan yollara girilmesine neden olmaktadır.