İnsanlığa gönderilen en son din İslam olup İslam’ın dışında hiçbir dinin hükmü kalmamıştır.
Allah(cc) aşağıdaki Ayet-i Kerimelerde bu durumu kesin bir şekilde biz kullarına bildirmektedir. 
"Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân -19) 
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa şunu bilsin ki, aradığı din ondan asla kabul edilmeyecektir; o, ahirette de  kaybedenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân - 85)
-Din nedir?
Din, “Akıl sahiplerini kendi irade ve istekleriyle dünya ve ahirette saadet ve selamete kavuşturan ilahi kanun” olarak tanımlanmaktadır.
Tanımda da yer aldığı gibi din insanı hem dünya hem de ahirette saadet ve selamete kavuşturmaktadır.
Demek ki dünyada huzurun tek adresi İslam’dır. 
Öyleyse İslam’a inanılsın veya inanılmasın İslam’a herkes muhtaç olup İslam olmadan kişi ve toplumların huzur bulmasının imkan ve ihtimali bulunmamaktadır.
Birileri, refah seviyesi en yüksek ülkeler arasında hiç Müslüman ülke yok, bu nasıl oluyor, diyebilir. 
Huzur dediğimiz şey maddi yönden belli imkanlara sahip olmakla açıklanacak bir durum olmayıp iç huzurla da alakalı; ayrıca, ahiret hayatı da unutulmamalıdır.
Çevremizde maddi imkanları çok yüksek birçok insanın huzur içinde olmadığını görebiliyoruz.
-En zenginler en şöhretliler, yüksek makam sahipleri en mutlu insanlar mıdır?
Öyle iman sahibi, isyandan uzak insanlar var ki, “azıcık aşım ağrısız başım” kanaatkarlığı içerisinde gayet mutlu ve huzurlu bir hayat sürmekteler.
Burada esas olan İslam Dininin esaslarına uygun olarak yaşamak ve toplum düzenini tesis etmektir.
İslam’ın muhatabı direkt şahıs olmakla birlikte toplum düzenin sağlanması yönünde bir takım uygulamaları var ki, bu uygulamalara sadece Müslümanların değil, tüm insanların ihtiyacı vardır.    
Yani, İslam dini herkese lazım; çünkü, her birey huzurlu, güvenli bir toplumda hatta dünyada yaşamak ister.
Maneviyat eksikliği insanın huzursuzluğuna neden olurken İslam’ın emir ve yasaklarına uyulmaması huzursuz bir topluma zemin hazırlamaktadır.
Dinin bireyin iç dünyasında yaptırım gücü olduğu gibi yasaklarından kaçınmada da caydırıcılığı vardır.
Çünkü, dinin ahlaki yönü olduğu gibi hukuki yönü de vardır. Yani din, ister Müslüman olsun isterse olmasın herkesin hakkının korunmasını sağlar.
Haklara riayet yani adalet toplumsal huzurun en önemli teminatıdır.
Bir toplumda adalet varsa kargaşa ve anarşi büyük oranda olmaz. İnsanın olduğu yerde yaptırımlar ne kadar güçlü olursa olsun ihlalleri olabilir.
-İslam’a, niye inanan veya inanmayan olmak üzere herkes muhtaç?
Aşağıdaki Ayet-i Kerimelere dikkatlice bir bakalım.
Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan ise men eder….” (Nahl 16/90) 
“Muhakkak, Allah size emanetleri ehlinize vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder,” (Nisa,4/59) buyurmaktadır.
Yüce Rabb’im bu Ayet-i Kerimede, adaletle ilgili olarak “Müslümanlar” buyurmayıp “insanlar” buyurmaktadır. 
Her kim olursa olsun ayırt edilmeksizin herkese adaletle hükmedilir, emanetler ehline verilirse o toplumda çatışmaya neden olan sebeplerin çoğu ortadan kalkar.
Şunu da belirteyim:
Her ne kadar “devletin dini adalettir” sözünün Hz. Ali(ra) Efendimize ait olduğu söylense de bu söz Hz. Ali(ra) Efendimize ait değildir.
Bu söz sakıncalı bir sözdür. Din bellidir ve din İslam’dır.
Doğrusu şu; bir yerde kim tarafından sağlanırsa sağlansın gerçek adaletin sağlanmasının arkasında en büyük güç dindir; bu din de İslam dinidir.
Sadece adalet ve liyakat değil; dinimizin yasakladığı her şey hem bireyin hem de toplumun zararınadır.
Mesela; içki, kumar, zina, faiz vs.
-Bu fuhşiyatın ister Müslüman olsun ister olmasın herkese büyük zararları olduğunu hangi aklıselim inkar edebilir? 
-Kim, çocuğunun alkolik, kumarbaz, tefeci, zinakar olmasını isteyebilir?
İnanıp inanmamak kişiye ait olmakla birlikte ben yüzde yüz inanıyorum; tüm insanlar  dünya ve ahiret saadet ve kurtuluşu için İslam’a muhtaçtır.