Galat-ı meşhur, Lügat-ı fasihten evladır demişler.  İslam tarihinde Türk devleti ismini kullanan ve Mısır’da kurulan devlete yukarıda bahsettiğim söze örnek teşkil edecek şekilde “ Memluk”  diye anılmaktadır.  Memluk devleti, kendini ed- Devletü’t – Türkiyye ismiyle tanımlamaktadır. İşte size günümüzde sekiz asır önce “ Türkiye” ismini kullanan devlet. Mısır merkezli ve Suriye başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu, Adana, Mersin, Gaziantep ve Maraş havalisini de içine alan geniş bir devlet.  Osmanlı devleti kuruluş döneminin süper gücü olan bir devlettir. Memluk ifadesi, Abbasiler döneminden itibaren devletin önemli merkezlerine çocuk yaşta alınan ve asker olarak yetiştirilen insanları ifade eder. Memlukların çoğunluğu kadim Türk coğrafyaları olan Kafkasya, Horasan ve Maveraünnehir bölgelerinden getirilmişlerdir.  Geldikleri yerlerde askeri alanda ilerleyerek devlet yönetimine gelmişlerdir. Bu şekilde İslam’a hizmet eden bu insanların tarihteki rollerini aşağıda inceleyeceğiz.
ANADOLU SEFERİ
  Memlukların Haçlı kalıntılarını İslam dünyasından temizlemelerin ardından 1260 yılında Ayn-ı Calut bölgesinde Moğolları da mağlup etmişlerdir. O güne kadar yenilmeyen Moğolların Filistin coğrafyasında ilk kez yenilmeleri Memluk hükümdarı Baybars ‘ın İslam dünyasındaki saygınlığı artırmıştı. Moğolların, Türkiye Selçuklularına karşı hücumlarından dolayı Selçuklular, Baybars’tan yardım istemişlerdir. Selçuklular ve Memluklar tek Millettir anlayışı ile yardıma giden Baybars , 1277 yılında Elbistan yakınlarında Moğol ordusunu tekrar mağlup etmeyi başarmıştır. Fakat Selçuklu veziri Süleyman Pervane’nin olumsuz tutumu nedeniyle Baybars Mısır’a geri dönmüştür. Baybars’ın yardım etmesi İslam kardeşliği düşüncesine uygundur. Selçukluya yönelik işgal amacı gütmemektedir. İstese Selçukluları yenip Anadolu’yu kendine bağlı bir yönetim haline getirebilirdi. Neticesinde Moğollar bu işbirliğini karşılıksız bırakmamışlar ve Selçuklu devletini yıkmışlardır. 
KÜLTÜR VE MEDENİYET
  Memluk devleti, diğer Türk devletlerinden farklı olarak her saltanat sisteminin olmadığını görüyoruz. Türkistan bozkırlarından getirilen ve asker olarak yetiştirilen gençlerin, kardeşlik anlayışı ile birbirlerine üstünlük kurmadan yetiştiklerini görürüz. Bu nedenle belli bir hanedan anlayışı yoktu. Hükümdarlık babadan oğluna geçmezdi. Hükümdarı “Baba” gibi görürlerdi. Her hükümdar kendi iktidarında kendi emirlerini de yanında getirirdi. Bu sayede devlet içerisinde herhangi bir siyasi yozlaşma olursa mevcut hükümdar tasfiye edilip başka bir kadro yönetimde etkili olabiliyordu. Bu sistem istikrarsızlık doğursa da kendi içinde bir dinamizm oluşturuyordu. Bunun haricinde sistem Abbasiler ve Selçuklulardan alınmaydı. Memluk devrinde pek çok tarihçi yetişmiştir. Biz Osmanlı’nın ilk yüzyılını bilmezken Memluklarda daha işin başında onlarca tarih kitabı yazılabilmiştir. İsim vermek gerekirse İbn-i İyas, İbn-i Tağrıberdi( isminden de anlaşılacağı üzere bu kişi Türktür). Mimari, alanda ise Kalavun Küllyesi, Zahir Barkuk camii ve Barsbay Camii başta olmak üzere pek çok eser Memluk devri imzasını taşımaktadır.  Memluk devri eserlerine Suriye, Mısır , Anadolu ve Filistin bölgesinde de rastlanılmaktadır.